28 Ağustos 2008 Perşembe

Safranbolu - Bir dünya mirası..

Bu yaz ilk durağımız Safranbolu'ydu. Benim de ilk defa gidişim oldu. UNESCO tarafından "Dünya Mirası" ilan edilen Safranbolu hakkında çok şey duymuştum ama bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Ben sadece küçük bir grup Safranbolu evi göreceğimizi düşünüyordum. Ama hiç de öyle olmadı. Elimizde "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer" kitabımızla akşam sularında Safranbolu'ya girdik. Restore edilmiş ve genelde otel olarak kullanılan Safranbolu evleri karşıladı bizi. Kitapta Safranbolu'ya gidildiğinde kalınabilecek yerlerden biri olarak tavsiye edilen "Gülevi" ilgimizi çekti. Biz de orada kalmaya karar verdik. Burayı aynı zamanda evin sahibi olan Mimar İbrahim Canbulat Bey evin özgün mimarisine oldukça sadık kalarak restore etmiş. O kadar sıcak bir ortam ki. Sahibi İbrahim bey ile Gül hanım müşterilerini kendi misafirleri gibi ağırlıyor, karşılıyor, hatta kahvaltıda servis bile yapıyorlar. Gül hanım İbrahim Bey'in eve Gülevi adını verdiğini söylerken buraya konak demek istemediklerini, "ev" kelimesini daha sıcak bulduklarını ve burada insanların kendilerini evinde gibi hissetmelerini istediklerini söylüyor. Bence bunu gayet iyi de başarmışlar. Kahvaltıdan sonra nereleri gezeceğimizi Gül Hanım'a danıştık. En iyisinin bir golf arabasıyla Safranbolu'da tur atmak olacağını söyledi. Şehir merkezine indiğimizde bir golf arabası kiraladık. Bu arabalarda Safranbolu'yu anlatan ses kayıtları gezilen yerlerde sırasıyla çalınıyor. Ayrıca bizi gezdiren rehber de bazı ayrıntıları anlattı. Tüm Safranbolu'nun gözüktüğü güzel bir yerde doyasıya fotoğraf çektim:) Gezdiğimiz güzergahta bir tabakhanenin önünden geçtik. Eskiden tabakhanede çalışan işçilerin üstü başı kokunca buradaki mescidin önündeki havuzcukta yıkanır öyle mescide girerlermiş. Ayrıca Safranbolu'nun kapı tokmakları çok ilginçti. Tok ses çıkaran tokmak erkekler için, ince ses çıkaran tokmak ise bayanlar içinmiş. Hatta bazı evlerde çocuklar için bile ayrı tokmak varmış. Gelen kişinin cinsiyetine göre kapıyı uygun bir kişi açarmış..
Yanından geçerken gördüğümüz bir demircilik atölyesi de çok hoştu üstünde yazan yazılar da (örn: Demir tava geldi kömür bitti, akıl başa geldi ömür bitti:)). Böylece minik golf arabamızla tüm Safranbolu'yu turladıktan sonra çarşıdan ünlü Safranbolu lokumlarından ve ev maketlerinden aldık. Sonra buradaki halkın eski yaşayışını anlatan bir ev müzeyi gezdik. Son olarak Hıdırlık Tepesi'ne çıkıp muhteşem manzara eşliğinde biraz soluklandık. Hoşuma giden bir başka şey ise Hıdırlık Tepesi'nde sadece bir marka kola satılmasıydı! Merak etmeyin büyük markalardan birinin reklamını yapmayacağım burada:) Safranbolu'nun kendi kola markası Bağlar Kola! Çok yerli ve sıcak bir görüntüsü vardı şişelerin, onları da manzarayla birlikte ölümsüzleştireyim dedim.. Kolalarımızı bitirdik ve ikinci durağımıza doğru yola koyulduk..

**İkinci durağımız Amasra (Çeşm-i Cihan) yazısı yakında..

Gezzginn

İşte başlıyoruz! Yeni bir blog, yeni mekanlar, yeni anılar.. Paylaşacak çok şey var. Heyecanlıyım.. İyi bir gezzginn olmaya çalışacağım:) Hadi bakalım..